Perşembe

AH BU ŞARKILARIN GÖZÜ KÖR OLSUN

Ah bu şarkıların gözü kör olsun...Ne yapıyorsa bu şarkılar yapıyor,bu şarkıyı dinletenlerde değil şarkılarda kabahat :))

Çarşamba

HOŞÇAKALIN

Dostluğu,arkadaşlığı vazgeçilmez gördüm hep..Arkadaşlarım ve dost dediklerime karşı kendimi hep acımasızca analiz ettim.Oysa onlara nazik ve hep anlayışlı denemeler de bulundum.Sonuç büyük bir hüsran yaşattı bana..Arkadaş ve dostum dediklerim her an dertleri olduğunda hep ellerinin altındaydım.Sevinçlerini ise hiç benimle yaşamadılar…Dostluk ve arkadaşlık hep kötü gün içinmiş bana bu şekilde gösterdiler.Olsun onların sıkıntılarını dinlemek,onlara rahatlatıcı sözler etmek beni mutlu ederdi.Oysa benim en kötü günümde arkadaş ve dost müsveddeleri yanımda olmak bir yana,merak bile etmediler.Son günlerde bodrumda şiddetli yağışlar sebebiyle seller yaşandı ve yaşanmakta,tüm ulusal televizyonlarda haber olmasına rağmen,arkadaş ve dost müsveddeleri,merak edip bir telefon etme zahmetinde bile bulunmadılar.Arayıp sitem etmeyi düşündüm önce,çok iyi biliyorum ki hepsi de çeşitli bahaneler söyleyip yok işte öyleydi böyleydi diyecekler.Ben yine kanmış görüneceğim dostluk hatırına…Bulunduğum şehir ,yazları herkesin gitmek istediği, bir tatil beldesi.Hani o insanların gelip uzaktan bile tanımadıkları falanın falanı diyerek beleşçe geçirdikleri bir tatil yeri.Adım gibi eminim ki yaz gelince,ben hiç bir şey olmamış gibi aranıp;Canım seni çok özledik gelicem seni görmeye sözlerini duyacağım.Geçti arkadaşlar! Dostlar ! geçti maymun gözünü açtı ve kapatmaya da hiiç niyeti yok…
Bundan böyle el altında olmaya,herşeyi anlayışla ve hoşgörüyle karşılama devrini kapattım.Ben müsvedde değil,kalıcı arkadaşlığa ve dostluklara yelken açtım.

Pazartesi

AYDINLIK

Alınan kararlar, verilen sözler ve bireyler. Bu üç faktör ne kadar mühim bir yer teşkil eder hayatımızda. Kimi zaman ihmal ederiz önemini, fakat bir boşluk halindeyken tek bir hata yeter önemini anlamamız için. Çoğu zaman tutmayız sözleri konuşmak kolaydır çünkü… Aldığımız kararların uzun dönem getirilerini göremeyiz. Tecrübeler kimi zaman yetmez. Fakat her ne olursa olsun her zaman geriye bakarız. Kararlarımızı doğru da olsalar sorgularız. Yaşanmamış ilişkileri, alınmamış kararları ya olsaydı diye sorgularız. Kimi zaman da mevcut koşulları zorlarız. Kendi haline bıraktığımızda olmayan şeyleri, bir de kendi gücümüzle arkadan iterek götürmeye çalışırız, istediğimiz duraklara. Değiştiremeyeceğimiz sonuçların, bir gün değişebileceği ihtimali ile yaşar, bunun için suyun aksi yönde gitmeye çalışırız. Resmi büyük haliyle görmeyi başardığımızdaysa anlarız akışın gücünü…
Kayıplar veririz, kimisi sonsuza doğru bir yolculuğa gitmiştir kimisininse kendi tercihidir yitip gitmek. Nihayetinde iki türlü de kayıplar veririz. Kazandığımız kadar kaybederiz. Fakat nedense zaferlerimizden çok kayıpların acısıdır aklımızı çelen. Bu uğurda acımasızlaşırız bile kimi zaman, kırdığımız kalpleri, ezdiğimiz kişileri düşünmeyiz. Kayıplarımız uğruna, ruhlarımızı köreltiriz, içimizdeki sonsuz saf sevgiyi kötülüğün karanlığıyla boğarız. Oysa kaybetmenin de kendi içinde bir rengi vardır. Uzaktan bakıldığında anlamsız görünen soyut resimler gibi, yakınlaştıkça anlam kazanan derin bir niteliği vardır kaybetmenin…
Bir insanı en iyi tanıdığınız zaman onu kaybetmeye en çok yaklaştığınız zamandır aslında. “Yaşamda en önemli şey kazançlarımızı kullanmak değildir. Bunu herkes yapar. Asıl önemli olan kayıplarımızdan kazanç sağlamamızdır. Bu zeka gerektirir; akıllı insanlarla aptal insanlar arasındaki fark budur”. William Bolith’in bu sözü tüm anlattıklarımın bir özeti gibi aslında. Hayatta başarıyı elde eden birçok insana baktığımızda, çoğu birçok kez kaybetmiş, umutsuz görünen bir geçmişe sahiptir.
Hayatlarımız bir resim tablosudur aslında. Elimize tutuşturulmuş sonsuz renk skalası ve bir fırçadır tüm varlığımız. Ruhlara, bedenlere, maddelere sahip olabileceğimizi sanırız sadece. Ne büyük bir yanılgıdır oysaki. Yakın zamanda tanık olduğum bir olayda arkadaşım, çok da güvenmediği bir ilişkinin içinde, evlilik gibi ciddi kurumun düşüncesi içindeydi. Fakat her kavgada ilişkisinin sorgulamasına giriyor ve her defasında karşı taraf kaybediyordu. Geçmişte vermiş olduğu yanlış kararların sorgusu da çabasıydı, fakat bu içimizdeki kaybetme duygusu yok mu her defasında yine bir şekilde güvenmediği o ilişkinin içinde buluyordu kendini.
Hayatın akışına güvenmiyor, her defasında aslında istemediği bir ilişkiyi sürdürmenin çabasına giriyordu. Geçmişiyle geleceği arasında ince bir çizgide yürümeye çalışıyordu. Geçmişte cesur olup alamadığı kararların, tutamadığı sözlerin ve kaybettiklerinin acısının tekrarlanması istemiyordu sadece. Ayakları yere basan kararlar vermek kolay değildi ne de olsa… Tek istediği bir ilişkiye “sahip olmak”tı, öyle ya da böyle birine sahip olmaktı tüm mesele. Çoğumuz için geçerli bir durumdur bu aslında…Veda etmeyi bilmeli insan, kaybederken bile teşekkür etmeli. Hesapsız kitapsız sevebilmeyiz birini, hiçbir çıkar gözetmeden ancak o zaman cenneti hissederiz içimizde ve ne zaman nefretin, kinin, öfkenin esiri olur, karanlığı alırsak içeri o zaman cehennemin içinde, çıkmazdayızdır. Gerçeğin tek bir yolu vardır o da saf sevgidir, aydınlıktır…

Cuma

ŞUBAT-- 9-- 2011

Ben, hep başkaları için yaşamışım.Oysa şimdi geriye baktığımda,kendime ne kadar kötülük ve haksızlık yaptığımı anladım…Geç olsa da şimdi kendim için yaşamam gerektiğini biliyorum.Bu sefer de nasıl yaşayacağımı bilmiyorum.İnsan kendisi için nasıl yaşar?Ne yapar?Nasıl davranmalıdır?Etrafımda olmayan ama hep engelleyen insanlardan nasıl kurtulmam gerektiğini,nereden başlamam gerektiğini bilmiyorum…Ne kadar acı ki bu yaşa kadar öğrenemişim kendim için yaşamayı.Bu şehirde bir başınayım,konuşacak dertleşecek hiç kimsem yok.Bunun suçlusu,nedeni nedir kimdir bilmiyorum ama bildiğim bir şey var ki o da hayatım boyunca kendime haksızlık yaptığımdır…
Ahhh ahh ne yaptın sen kendine böyle?Bu basiretinin bağlanması nerede başladı?Ne yaptın da bu hale geldin?Bu saatten sonra bunları sorgulamanın ne anlamı kaldı ki?Hep aynı kalacak olduktan sonra,yapabilirsen eğer bu saatten sonra,silkelen ve kendine yeni bir Gülseren yarat.Belki hiç bir şey için geç değildir…

BU BAHAR BAŞKA BAHAR

Belki, henüz erken ama,baharın nihayet geldiğini düşünüyorum.Havaların güzel gitmesinden,çiçeklerimin bazılarının açamak için telaşlı olmalarından,baharın geldiğini düşünüyorum. Bahar benim için başlı başına bir silkinme anıdır; bedenim ve zihnim kış boyu heyecanla baharı bekler. Kış aylarında her gün baharla ilgili planlar yaparım, ruhumu temizlemeyi , evimi temizlemeyi,. Çekmecelerimdeki lüzumsuz eşyaları seçmeye başladım bile.. zinciri kopmuş,modeli eskimiş takıları yeniledim.Leydime de çok güzel bir kemer yaptım.Erken olmasına rağmen,geçen yıldan topladığım tohumlarımı bile diktim.En zoru da ruhumu temizlemek diye düşünüyorken,farkettim ki diğer bahar yenilenmelerine göre bu sefer ki yenilenme ve silkelenme daha bir çoşkulu ve anlamlı.Hissediyorum;Bu bahar silkelenmesi ve yenilenmesi daha bir anlamlı olacak.Diğerleri anlamsız değil di tabii ama biliyorum ki bu sefer ki başka çok başka…

Pazartesi

ŞİMDİ NE YAPIYORSUN?

Birgün daha geçti sensiz.
Ben yine aynı bilgisayar başında, radyomun sesini az açmış zamanımı ve işimi bitirmeye çalışıyorum.
Öyle hasretimki yıldızlar altında seninle oturmaya, Deniz kenarında oturup martıları izlemeye.
Usulca saçlarını okşar esen yelin o büyüleyici serinliğine kendimi bırakırdım.
Şimdi binlerce kilometre uzaktayız, Bazan mesafelere isyan edesim geliyor çünkü en ihtiyacım olduğu an sana, yalnızlığım yanımda oluyor.
Yalnızlığım sarıyor senin yerine beni,
Yalnızlığım paylaşıyor tüm dertlerimi,
Yalnızlığıma haykırıyorum deli gibi sevdiğimi...

ahh yanımda olsan,
Deli gibi sarılsam sana, öyle hasretimki...
Elimi kalbime koyduğum her an seni yanımda bulacakmış gibi oluyorum.
Sessizce adını fısıldıyorum Gözlerimi kapayarak. Sıcaklığın sarıyor dört bir yanımı.
Buz gibi odam birden sıcacık bir mekana dönüşüyor.
Özlüyorum birtanem. Sensizlik çok zor, üşüyorum...

Yazıyorum şuan hissettiklerimi, yazmaya çalışmak kar etmiyor çünkü inan hissettiklerimi yazmaya kelimeler yetmiyor. Meğer ne kifayetsizmiş sözcükler aşkın yanında, Gözlerine bir kere bakmam bir romanı yazmama yeter.
Hiç bir şey yerini tutmuyor senin.
soğuk klavyemin tıngırtıları beynimi kemiriyor adeta, Yoksun sevdiğim yoksun işte...
Müziğin her notasında sen varsın sanki
Bak ne diyor şarkıda , Onur Akın

"Geceyi sana yazdım sızımı sana
Tutundum güzel sesine tenine tutundum..."
Yanarım sana....

Sensizim sana koştum iklimler boyu
Uykular yanan liman uykular haram
bir vapur geçer dalgasında savrulan ben
dön yürek yurduma evine dön
...
Yanarım sana...

Bir gece daha geçti en insafsızından, ayrı kalmak ne zormuş be cancağzım.

Yetmiyor yazmak hasretimi gidermeyi
Yetmiyor hiçbirşey senin özlemini gidermeye.
Anladım ben sensizken yarım kalmış bir roman gibi anlamsızım.
Unutma sevdiğim,
ne kadar uzakta olursam olayım yine sendeyim.
Birgün uzaklarda yakın olur, önemli olan YÜREKLER BİR OLSUN

BEYAZ SAYFA

Şu meşhur beyaz sayfayı açmalı bir an önce… Ne varılmaz bir sayfadır o ve her açıldığında nasıl da acımasızca karalar insan…

Oysa bugün geçmişin izidir aslında… Geçmişin üstünde yükselir gelecek. Ayrılamadıkların, sıkı sıkı tutundukların, kabul etmediklerin ya da ettiklerin, sevdiklerin ve sevmediklerinle gelişir gelecek… Geriden taşıdıklarınla geleceği de sıkı sıkı tutunmuş bir geçmiş yaparsın kendine… Bir bakarsın ki arpa boyu yol gitmişsin masaldaki gibi… Zaman geçmiş ama sen aynı…

Bazen bırakmak gerekiyor… Belki en sevdiğini sandığını, belki de en yüce gördüğünü, kafanı başka yere çevirmene engel olacak her şeyi… Seni yürürmüş gibi kandıran o kalın hain kökleri kesmek budamak gerekir bazen… Sen kendinden bir parçayı bırakmalısın, yeni bir ben için… Ve belki de ustaca harmanlamalısın…

Geçmişe bakarak mı?

Geleceğe koşarak mı?

Yoksa hey gününü yaşa deyip bir kahkaha patlatanın lafını dinleyerek mi?

Bugün geçmişin izidir… Gelecek de öyle… Aynı yolun üstünde gider insan… Aynı şeyleri tekrar eder ve belki de tecrübe dediğin, yaptığın aynı şeylerden eline geçen aynı sonuçlardır hep… Belki… Hı?
Yoksa söyleyecek bu kadar sözü, yazacak bu kadar lafı nasıl bulurdu insan?
Özgün ve biricik olan var mıdır? Yoksa hepimiz bir diğerimizin kopyası mıdır?

NEDEN?

Dönüp de arkana neden bakacaksın ki?

Ağlamak için mi?

Kendine kızmak için mi?

Geçen günleri saymak için mi?

Geç kalıp kalmadığını anlamak için mi?
Bitmiş, gitmiş, tükenmiş olanı hala düşünmek, ona tekrar kızmak ya da onu tekrar sevmek için neden ardına bakasın ki?

Ardında bıraktıklarını ıslık çalıp yanına çağırmak için mi?

Önüne bakmalı insan…

Daha da doğrusu ileriye…

AH BU GİTMELER

Bazen bir kaçıştır gitmek,bazen de yeni bir başlangıç…Bazen hüzün ve gözyaşı doludur gitmeler,bazen de sevinç ve heyecan…
Bazen içinde olduğunu sandığın,aslında hiç olmadığın bir yürekten,arkadaşlarından,bir şehirden,bir ülkeden,bazen de dünyanın kendisinden…
Bazen kolaydır gitmek,bazen de en zor olan…Bazen fark edilir yüreklerde gittiğin,bazen anlaşılmaz bile…
Bazen “Dur gitme!”dersin.Bazen de kal demek isteyip,diyemediğin için”Git!”…Bazen de “Kalmak istiyorum”diyemediğin için gidersin.
Ama gitmek gitmektir işte
Ancak gidince anlarsın,ancak giden anlar işte sırf bu yüzden…
Gitmek giden için iki kat zordur bu yüzden;geride bıraktıkları için,bilinmeyen başlangıç için.
Bazen de kaderine,sevdalına isyandır.Senden çoktan gitmiş kişiye;gitmek o zaman daha da zordur.”Hoşçakal gidiyorum ben” demek zordur.
Basıp gitmeler hep kolaydır bir evden,bir şehirden,bir ülkeden.Bu seferse en zor olan…

ADINI SİZ KOYUN

Sarhoşluğuma verin bu çığlıklarımı yada hayata tutunmaya çalışan öyle çaresiz bir kadın diyin içinizden , farkeden ne olur benim için...Acılarımı hangi sevda sözleri dindirir , hangi uçurumun kenarında tutan olur elimi ...
Oysa bir tutsan ellerimi bir tutsan öyle bir sarılacağım ki sana , öyle bir yaşayacağım ki bu kahrolası hayatı , öyle bir güleceğim ki başımı havaya kaldırıp , hayat buymuş diyeceğim içimden , hayat buymuş ... düşmek ve yeniden kalkmak gibi , unutmak ve hatırlamak gibi , ayrılmak ve kavuşmak gibi , yaşamak ve ölmek gibi ... işte hayat buymuş diyeceğim ... Tüm acılarıma inat güleceğim , varsın kalsın gözlerimde bir damlacık hüzün ne çıkar ... Acılar yenisi gelene kadar acı ...
Şimdi terkedilmiş bir çocuk gibi tek başıma kalkmalıyım ayağa,saçlarım hep darmadağınık ve yapacak birşeyim olmasa da kalkmalıyım ...Ben hayatı hayat yapacağım , nasıl olmalı diyorsam öyle yaşayacağım ... Tövbelerimi bozacağım bu gece , bu gece yeniden doğacağım anamdan , bu gece yine acılarıma sığınıp sabah edeceğim ... Beni deli divane eden ne varsa yıkıp yakacağım , arkama bakmadan yürümeyi öğreneceğim düşe düşe... ve bir daha asla unutmayacağım , kendimden başka kimsem yok bu hayatta , benim için benim kadar acı çeken kimse yok .
Sabah olmadan çıkacağım yola , tüm yaşanmışlarımı bırakacağım ardımda ve bir daha asla unutmayacağım yalnız olduğumu , kim ne kadar yakınımda olursa olsun...

NE YAPTIN BE AZİZ VALENTİN

14 Şubatmış,sevgililer günüymüş..hıh! Sevgilimize ilgimizi göstereceğimiz günü bile bizim yerimize seçmişler,Allah razı olsun :) Evet efendim,sevgililer günü bugün...Sevgilisi olan şanslı insanlar bu günü pür neşe,lokum tadında(ay canım istedi) geçirecekler hatta saatten ötürü geçirmektedirler,tabi ki sevgilisi olan insanlar! Peki sorarım size,sevgilisi olmayan insanlar bu gün ne yapacak? Benim bir kaç önerim var tabi; ilk olarak balkona ya da pencereye çıkıp o cânım çiftleri izleyip izleyip iç geçirebilirler pekala,tabi kendilerini duygu akışına kaptırıp balkon ya da pencereden atlamamak koşuluyla :) İkincisi,^ben özünde asi bir gencim bebeğim^ naraları ile amerikan emparyalizmine karşı çıkarcasına sokaklara çıkıp bütün çiftlere uyuz uyuz bakılabilir.Tabii burada önemli olan bu bakışları abartıp günü hastanede bitirmemek. Üçüncü ve akla en yatkın önerim ise,evde oturup günün tadını çıkarmak,bak ben yalnız da mutluyum temasının hakkını vermek ve günün mimarı Aziz Valentin e methiyeler dizmek en acılısından!..

*