Salı

SÖZÜMDEYİM


Hayatımda bir erkek oldu,canıma okudu!Boşandım! hayatıma kimseyi sokmadım,yalnızlık iflahımı kesti yine de sözümden dönmedim.Kendime hep şunu söyledim;Gün gelirde kalbime hayatıma alacağım biri olursa bu yalnızlığı,zorluğu çektim ama bu kişi katlandıklarıma değdi... diyeceğim biri olmalı.Hayatımın geri kalanındada dizinden, kalbinden ayrılmam o kişinin...Düşünüyorum da yıllar geçti herşey değişti ama bu fikrim değişmedi...Hala yalnızım ve hala umutluyum...Bana bu sözleri hatırlatacak öbür yarım elbet beni bulacak.Çok yakında...Az kaldı...

Cuma

AŞK BÖYLE OLMALI

Aşık olmak istiyorum!sevdiğim adamın gözlerine bakınca içim titresin,ona olan aşkım kalbime sığmasın,gözlerine baktığımda bana ne anlattığını ne söylediğini konuşmadan anlayabilmeliyim.yan yana oturuken bile tenimiz birbirine değsin,kokusunu içime çekmeliyim,gözlerinden,dudaklarından kalbinin üstünden öpmeliyim,bir çiçeği koklarken kokusunu içime çektiğim gibi kokulu öpmeliyim,eski zaman sevdaları gibi tutkulu olmalı sevdamız olmalı yaa bunlar olmalı...Böyle bir aşkı yaşamadan ölmemeli insan...

NEREDEN BAŞLASAM?



Beni tanıyanlar mücadeleci,gözü kara,her zor durumda çözüm hemen bulan,her daim neşeli biri olduğumu  ve beni hep zor durumda olup mücadele edemeyenlere örnek gösterirlermiş.miş mış diyorum çünkü bende yeni öğrendim.Bunları duyduğumda yaşadıklarımı ve yaptıklarımı düşünmeye başladım.evlendiğimde 21 yaşında evden hiç ayrılmamış,herkesi kendisi gibi sanan,saf kalpli bir kızdım.Çok sevildiğimi sanırdım nasıl da yanılmışım... evliliğimin iyi gitmeyeceği en başından belliydi...kumarı,sorumsuzluluğu,kültürsüzlüğü ve ruhsuzluğu...boşandıktan sonra kızım için mücadele ettim.Ama kendim için hiç bir şey yapmadım yapamadım...son 10 yıldır keşkelerim çoğaldı sanki oysa ne çok isterdim hayatımda keşkelerin az olmasını...İnsan kendisi içinde birşeyler yapmalı,sevmeli,aşkı doya doya yaşamalı,geleceğini düşünmeli,yeni sayfaları güzellikler içinde süslemeli,bu saatten sonra ne kadarını yapabilirim bilemiyorum ama elimden geldiğince yapmak istediklerimi yapmalıyım diye düşünüyorum.Ancak o zaman önce kendime sonra diğer insanlara örnek gösterilecek biri olabilirim.Yapacak öyle çok savaşım var ki hangisinden başlasam işte onu bilmiyorum...

Çarşamba

BEN HANGİSİYİM?

İçimdeki  ve dışımda görünen ben...Ne yaptıysam içimdeki gerçek beni yaşayamadım ve gösteremedim.Bazen izin verilmedi bazende cesaretim olmadı..Öyle zor ki 2 kişiyi taşımak ve yaşamak bir tarafınız neşeli,hayat dolu cıvıl cıvıl,diğer yanınız gözleri kederli bakan,yaşama sevinci olmayan  kadın olduğunu unutmuş,hayatı hep fedakarlıkla geçmiş birisi..Hani derler ya insanın içinden ne gelirse dışında onu yaşar diye benim neden öyle değil?Değiştirmek için çok mu geç?Hayır ! Asla geç değil benim için, istersem yapabilirim ve yapmalıyım.Çünkü  gerçek olan içimdeki ve gerçekler yaşanmalı sonuna kadar...

Salı

YORGUNUM

Bir süredir kendimi yorgun hissediyorum.Havalarda çok sıcak yapmak istediğim ve yapacağım o kadar çok iş var ki  ama kendimde yapacak gücü bir türlü bulamadım.Günler uzunken yapabilsem çok iyi olacak.Üstelik erken kalkıyorum,erken kalkıp ta birşeyleri bitirememek çok kötü ne yapsam nasıl yapsam...

AŞK KAPIDA

Bugün çok güzel duygular yaşıyorum.Uzun zamandır hissetmediğim,unuttuğum duygular...Diş ve dişçi konusunda hala yenemediğim korkularım vardı.Vardı diyorum çünkü sanırım artık olmayacak çünkü bugün gittiğim  dişçim harika biri..  dişçi koltuğundan kalkmak istemedim.Davranışı harikaydı,dişimle ilgili konuşurken ilk kez bir erkeğin gözlerine baktım.Çok saçma gelebilir bu söz ama ben ayrıldığımdan beri bir erkekle konuşurken hiç gözlerine bakamazdım.Psikolojikti belki de bilmiyorum.dişimle ilgilenirken,bir ara yakın durması gerekti çünkü ağzımı rahat açamadım işte o anda bir erkeğin kokusunu ne kadar da özlediğimi farkettim..O işini yapıyordu farkında bile değildi  oysa ben yıllardır bir  erkeğin kokusunu,başımı göğsüne dayamayı,nefesimin nefesine karışmasını unutmuşum.Ne gariptir ki bunu korktuğum ve bu yüzden yıllardır ertelediğim diş sağlığım sayesinde anladım...Güven duydum,kendime yakın hissettim ve artık bir erkekten korkmamayı kendime şans vermem gerektiğini anladım.Teşekkür ederim sevgili dişçim.Bundan böyle kapım aşka sonuna kadar açık ve bana verilen bu şansı sonuna kadar kullanmaya karar verdim.Haydi aşk neredeysen çık ortaya ve hep benimle kal..

Pazar

ANNEM

Bugün anneler günü..Canım annem yanında değilim.yakın olmamıza rağmen yanında olamıyorum.2,5 saatlik yola bile gidemiyorum...tek başına hem anne hem baba olmak zor be anne çok zor,beni anladığını biliyorum.Her gün telefonle konuşsakta yanında evlatların olsun istiyorsun.Keşke olabilsek..hayat mı yoksa insanlar mı acımasız hala çözebilmiş değilim.Bu hafta gelmeyi düşünüyorken,aksiliklerin çıkması beni ne kadar üzdü bilemezsin.Bugün benim de günüm ama maalesef yapayalnız geçiriyorum..İki yalnız,yorgun hayata isyan ve sevgi görmemiş iki yalnız anne...Geçecek annem geçecek elbet bir gün bizde mutlu anneler oluruz.Kimbilir belki de çok mutlu anne oluruz.Kimbilir...

Perşembe

İÇİMDEN GELDİ

Uzun zaman oldu yazmayalı..Yapmak  ve söylemek istediklerimi bir türlü yazamadım ve yapamadım.Engel neydi  bilmiyorum.Eskisi kadar umurumda da değil  bunca yaşadıklarımdan sonra bir önemi yok artık hiçbirşeyin.Aşık olmak istiyorum sipariş gibi oldu, olsun tanrıma siparişim olsun.Allahım bana öyle bir aşk ver ki şimdiye kadar olan yalnzlığımı unutayım beklediğime değsin ve en güzeli olsun.Bu şehir beni boğuyor..insanların ruhsuzluğu,duygusuzluğu ve bencilliği güzelim şehri kaplamış..Aşk heryerde vardır derler ama galiba burada yok..

NE KADAR ERTELEYEBİLİRSİN AŞKI


Bak nasılda hızlı akıyor zaman..

Oysa ben aksine sindire sindire sevmeliyim seni.

Seni yaşamalıyım ve bir öğrenci gibi seni öğrenmeliyim. Sevinçlerini, nefretlerini,
Gözyaşlarını paylaşmalıyım. Hangi yemekleri seviyorsun. Hangi düşüncelerle yapıyorsun yemeklerini. Nasıl oturuyorsun sofraya. Nasıl gidiyorsun uykuya. Nasıl uyanıyorsun yeni bir sabaha. Ne olurdu bir köşede dursam ve öylece izleyebilsem seni.

Günlük işlerimin arasında ara verip öyle seni düşünüyorum. İzin almadım senden ama galiba hayatımda farkında olmadan yer ediniyorsun.

Sıkıldım artık bu yalnızlıklarımdan. Usandım içimizden geçenleri adam gibi söyleyememekten. Hep başka bir zamana erteledik.

Ne zamana kadar? Sıkılmadın mı sende yalnızlığından?

Daha kaç gece soğuk bir yatağa uzanacaksın. Kaç gece elini uzattığında diğer yastığın boş olduğunu göreceksin. Kaç gece gözlerini dikip tavana olmayanın hayaline dalacaksın. Sen hak etmiyor musun her sabah öpülerek bir sevgilinin kollarında uyanmayı.

Aşk bu mu? İşte.

Bir yıldızın peşinden

Bir gece yarısı karışacaksın karanlığa

Her şeyi geride bırakacaksın.

Yapabilir misin?

Vazgeçemezsin...

Yine dönelim birbirimize söylediğimiz yalanlara, devam edelim gerçeğe dönüştüremediğimiz hayallerimizin, gölgelerimizin peşinden gitmeye. Kim geri verecek ki geçen onca zamanı. Ne kadar zamandır dökülmüyor dudağından seni seviyorum ve özledim sözleri.

Daha ne kadar erteleyeceksin aşkı.

Saçlarımız ağardığında mı? Kıyametler koptuğunda mı?

Ne zaman aşk için yaşamayı öğreneceğiz.

Ne kadar daha utanacaksın, düşüncelerini söylemekten. Ne kadar daha engel olacaksın bir sevgilinin hayatına girmesine. Ayıplarlar değil mi?

Sana zarar gelmesin. Sana söz gelmesin ben her şeye razıyım. O zaman kaçamak sev beni.
Ama cesurca sev. Ben sevildiğimi bileyim. Kimseler duymasa da olur. Ben senin olduğumu bileyim.

Ne zaman hayallerinde yaşattığın gölgenin gerçek olmasına izin vereceksin. Ne kadar daha dinleyeceksin yalnız başına aşk şarkılarını.

Boş duvarlara bakmaktan, boş odalardan sıkıldım artık. Birçok şehir gezdim. Yapaycı yüzlere değil hep cesur yüreklere sevdalandım. Kızgınlığım sana değil aslında. Belki de toplumun değer yargılarına kızıyorum. Belki de beraber olamamanın hıncını alıyorum satırlarımla. Sevilmeyi mi unuttun yoksa sevmeyi mi.

Zaten her anı kurallarla dolu bir yaşamda kuralsız sevmeye hakkımız yok mu?

Belki de suç burada bizim. Henüz sizin lisanınızı öğrenemedik. Ne zaman hayırlarınızın evet olduğunu, yâda evetlerinizin hayır olduğunu anlayamadık. Ne zaman seni sevmiyorum, seni görmek istemiyorum dediğinizde. Aslında beni bırakma demek istediğinizi hep bedel ödeterek öğrettiniz bize. Hata bizimdi kabullenmek zorundayız. Hiç yansıtmadık acımızı yüzümüze. hep yüreğimize kaydetmeyi öğreneli ise hayli zaman oldu.

Bu tedirginliğin, ürkekliğin daha önce yaşadıklarınla mı ilgili, yoksa kaderine mi kızgınlığın. Belki de hep içimizde saklı bir sır olarak kalacak. Şimdi uyanılmayan uykulardayım. Dönülmeyen yolculuklardayım. Sırlarımızı bölüşemedik bari sevgimizi bölüşelim.

Ben sevdalarımı beyaz bir güvercin yaptım. Sevgiyle uğurladım senin gökyüzüne. Belki benim gibi birçok kişi çalmıştır gönül kapını... Kim bilir kaç kez duydun seni seviyorum ya da seni özledim sözlerini.

Ben daha benim sözlerimin sendeki hükmünü bilmiyorum. Ben daha hayatında biri var mı?

Hayatında bana ait bir yer var mı onu bile sorgulamadım?

Belki de özür dilemem gerek sana böyle aşkla koşarak geldiğim için. Seni incitmek değil maksadım. Yüreğinden cesaret alarak kuruyorum cümlelerimi. Sen zenginisin bense fakiriyim aşkın. Sen benim hatalarımı mazur görürsün. Kızma; senden başka gidecek kapımda yok, senden başkasına söyleyecek sözümde yok.


Bana aşk borçlusun.

Uyku bırakmadın bende, nazlı seher uykularını terk edeli çok oldu. Şimdi seni düşünmekten gözlerim kan çanağı. Nezle oldum. Savunmasız kaldığım için. Neden her hastalandığımda doktora gitmek zorundayım. Neden başucumda değilsin. Aslında ilacım sensin ama bana uzaksın. Yâda yakın olsam ilacım olur muydun? Ne kadar zor biliyor musun insanın başkası yerine cevaplar bulması.

Ama geçmişi sorgulamadan, öncekiyle mukayese edilmeden yeniler kabul edilmez. Görmez gözlerimiz. Ne sen bıktın acılardan ne de ben. Bu kez acıtmadan incitmeden sevmeliyiz.

Bırakabiliyorsan satırlarımı, İstemiyorum diyorsan.

Hiç durma.

Yoksa sensiz bir sabaha daha uyanacağım. Yorganıma sarılıp, yine hayallerinle avunacağım.

Bu gecede sen uyuma.

Sen konuş geceyle, yıldızlarla benim yerime sen konuş. Bakalım neler fısıldayacaklar. Benden önce günaydın de selamla doğan güneşi.

Ben izin almadan sevdim seni yoksa bunun cezası mı çektiğim. Vurdun beni, vurulmuşluğumu itiraf ediyorum. Ve söylemediğin her kelimen daha da vuruyor beni.

Gelmeden gidiyorsun benden. Ben bıraktığın yerdeyim. Oysa ne kadarda cesaret vermişti. Damla damla düşen sözlerin. Gözyaşları mı kurutalı hayli zaman oldu. Ağlamayı da beceremiyorum. Seni düşünüp, görmediğim gözlerini özlüyorum. Mejnun Leyla’ya benziyor diye yakaladığı bütün ceylanların gözlerini öpüyordu. Benimse gözlerini bile gördüğüm yok.

Her şeye rağmen seviyorum içinde ki tedirgin çocuğu.

Yinede seviyorum beni kaçamak sevişini.

Değişimler sancılı olur. Eski birden atılmaz yeni birden alınmaz. Biliyorum yeniyim hayatında, sabrım var. Saygım var.

Kızma ne olur sitem ediyorsam, yüreğime sevgimi sığdıramadığım içindir.

Biraz sancılıyım, çünkü neyin garantisi var hayatımızda... Yarın İsrafil’ in Sur borusuna üflemeyeceğinin ne garantisi var, bu mahşer kalabalığında...

Söylesene!

Daha ne kadar erteleyebilirsin aşkı.


Doğan ORMANKIRAN

UYUDUM


bugün hiç ağlamadım..sana ağlamadım hiç..
bugün senin için bi iyilik yaptım.. gülümsedim..
hemde öyle dudak kenarlarından yitip giden tuhaflıklara benzemeden..
sonra yatağımdan kalktım
elbiselerimi yıkadım..
su aktı,ben temizlendim..ruhumdan öyle kir aktı ki..çok utandım..
başkalarının kirlettiği ellerimle,arıttım kendimi..
biliyor musun benim tenim yanmış,
gözyaşlarım fazla tuzluymuş..
insan olmaktan yorulmuş gibiyim,
hayallerimin geçerli olduğu hiç bir ülke yok
hepsi kimlikli pasaport istiyor..
vesikalık resmim çirkin çıkmış diye kaldım böyle bir başıma...
ikimizin bir resmi olsa..yanyana olmasına gerek yok üstelik..
sen sokak başında ol mesela..bende hemen ayakucunda..
'tırnak ucundan saç teline kadar'sevebilmeyi öğrensen...ben sana koparır veririm saçlarımı...
kel olsan keşke..
benden başka hiçbir kadının yanında dökülecek saçların kalmaz böyle...
ben sana ayna olsam..çirkinsem çirkin olursun,güzelsem güzel..
siyahlar bağlasam..senin kırmızı gidişlerinde(git-me-sen)
oyun uydurdum kafamdan..
şimdi ben 3 e kadar sayacağım sen saklandığın yerden çıkıp geleceksin..
3 az ise 100 olur..ne bileyim 1000 olur...
yolun ne kadar uzaksa..
korkma milyonlara kadar saymayı da öğrenirim...
türçeyle aram iyi değil bu aralar..ana diliyle küser mi insan..
harlerden çok senle uğraştığım için kırgın bana sanırım..
çünkü nerde bir sen yazsam..sadece adındaki harflere aşık oluyorum...
kii aşkı göndereli çok olmuştu tenimden,derimden,ellerimden,annemin sütünden..
bilmemişim..alnıma adın koca harflerle yazılmış..ben daha yokken babamın içinden..
hastayım ben galiba..incesinden değil en kalınından..öksürünce kan yerine sen çıkıyor fikrimden..
yanımda olmadığın zamanlarda küfür ediyorum..bana yakışmayan sözlerden sana ait acılar çıkarıyorum..
sen başka birinin yanında öpüşürken benim hiç bilmediğim yerlerden..
ben gözlerinde ölmek istiyorum(öl-me-sem)
sana kullanacak bir 'iyelik eki'm yok..bağışla..
beni bağışla...!
abimi kıskandığım,anneme kızdığım,arkadaşlarımın saçını çektiğim zamanlar için bağışla..!
ve dua et,
sana en uysal yanımla geldiğim için..
sen gelmesen bile..(gel-sen)
biliyorum mutlusun olduğun yerde..
bu yüzden dişlerimle etinde iz bırakma isteğim..
çıplak bedenine dokunanlar görsün diye..
gitmem lazım..
kalırsam sana daha büyük zararlar vermekten korkuyorum..
ve adını ruhuma yazmandan ve yüzümü boyamandan korkuyorum..
çünkü alabildiğine çocuğum..senin görmediğin yerlerde yüreğim ağzımda geziyorum..
içimden elma şekeri yemek geliyor ve sana yazdğım mektupları uçurtmalarla göndermek..
neyse..
öptüm seni..kimsenin dokunmadığı yerlerinden..
uyudum..

Pazartesi

ANNE OLMAK

Kadın olmak bir başkadır ama işin içine analık girdi mi, sahiplenmek bizim işimizdir. Önümüze çıkan her tür engeli yıkar geçeriz. Tufan oluruz, şimşek oluruz, yağmur oluruz, güneşin merkezi oluruz. Tüm varlığımızı onlar için seferber ederiz.
Anaların mevsimleri bir başkadır.
Yavrularımıza karşı hissettiğimiz her bir duyguyu, büyük bir tutkuyla büyütürüz. Büyütmek yeter mi? Hayır! Ana dediğin doğurur, korur, ruhu ve bedeni besler, itina ile büyütür.  Büyüttükten sonra geride durmaz, son nefesine kadar takibini yapar.
Bebelerimiz doğduğu andan itibaren, neredeyse kendimiz için yaşamayı unutmak sanki genlerimize işlenmiştir. Onlar doğana kadar, teorik olarak bildiğimiz her şey yerle bir olur ve yeniden şekillenir. Karnımızdayken kanımızla, doğduktan sonra sütümüzle besleriz. Kendimiz büyürken doğrularımızdan saparız ama onları büyütürken emin olduğumuz doğrulardan hiç sapmayız. Söz konusu onlar olduğunda, yeri geldiğinde hırçın, sevecen, asil, olgun, çocuksu hallerimizi tereddütsüz ortaya koyarız. Onlar için şekilden şekle girebiliriz.
Annelik; hayatta alınabilecek en büyük ve en güzel sorumluluktur.
Kadın olmak bir başkadır ama işin içine analık girdi mi, sahiplenmek bizim işimizdir. Önümüze çıkan her tür engeli yıkar geçeriz. Tufan oluruz, şimşek oluruz, yağmur oluruz, güneşin merkezi oluruz. Tüm varlığımızı onlar için seferber ederiz. Üzüntümüzü, açlığımızı, yokluğumuzu, ağrılarımızı, acılarımızı onlardan saklarız. Bir anne, kendi acılarını içine hapsedip dost edinmeyi iyi bilir. Acı çekerken inlemez, dinlenmez, soluk almaz.
Yeri geldiğinde, tırnağım yok diyen ana bile, kanayacağını bile, bile parmak kemiklerini geçirir sorunların ensesine. Onların hayatlarına girecek üzüntü, bizim için başroldeki düşman gibidir.
En büyük mutluluğumuz; onları sağlıklı ve mutlu görmektir. Onları büyütürken, bizlerde inanılmaz büyürüz. Kendimiz için uğraşmadığımız birçok şey için, söz konusu onlar olunca yaratırız.  Annelik; bitmek bilmeyen bir öğrencilik gibidir.Gözümüzde hiçbir zaman büyümeyecek olan bebeklerimiz, bize kolay olmayan her şeyi usanmadan öğretir.
Bir kadının karşısına belki korkmadan geçebilirsiniz. Ama bir anneyi karşınıza alacaksanız, bir değil, bin kere düşünün derim. Tek bedene sahip olan o kadın, yavrusu için kendi bedenine, bin güç ve milyonlarca sabır yükler. Şan, şöhret, para, mevki, her şeyden bir çırpıda vazgeçebiliriz. Bunlar hakkında bir mücadele veriyorsak da,  yine yavrumuza getireceği yararlardan kaynaklanıyordur.
Dileğim; yavrusunun doğumuyla kudret kazanan annelerin, elleri arasından yavruları hiç kaymasın. Ve annelerinin varlığı ile gücüne güç katılan yavruların ellerinden anneleri hiç alınmasın. Her mevsiminizin sevdiklerinizle birlikte sağlıklı, mutlu ve huzurlu geçmesini dilerim.

KADIN IŞIĞI

Kadın ışığı, Tanrı’nın kadına doğduğu andan itibaren hediye ettiği değerli bir hazinedir. Her kadında vardır ama o kişiye özeldir. O bir güzellikten çok öte, can, kalp yeleğidir. Çok uzaklardan beliren bir uyarı işaretidir. Doğadaki diğer canlıların sahip olduğu içgüdülerden çok öte bir histir.
Hayat kapısından girdiğinde gelecekte saçları uzun, kirpikleri uzun bir kız çocuğuydu. Öyle güzel öyle güzeldi ki, bakanlar ona dönüp bir daha bakamazdı söylenenlerin aksine. Çünkü saflıkla yoğrulmuş bir ışığı vardı ve insanın gözlerini kör ederdi. Masallarda anlatılan güzelliğin aksine, fiziksel bir özellik değildi ondaki güzellik, soyut, dokunulamayacak kadar uzak ama hayran bırakacak kadar etkili bir ışıktı.
Dünyaya gelen her kız çocuğu aynı ışıkla merhaba dedi çevresine. Bu ışık saflığın, temizliğin ve Tanrı’nın sadece kadınlara bahşettiği bakirliğin bir simgesiydi. Her çocuk dünyaya bir ışıkla gelirdi ancak kız çocuklarının ki bir başka olurdu. Doğuştan fedakârlık, sevgi ve aidiyetle karışık özgürlük duygusuyla sarılı bir ışıktı. Aslında daha çok adanmışlık kokardı. Gelecekte koca bir toplumun ve hatta koskoca bir dünyanın hâkimiyetine gebe kadınlara özgü doğuştan gelen bir ışık.
Hayat Tanrı’nın mucizeleri ile dolu olduğu halde, acımasız tesadüfler de barındırırdı. Bu acımasız tesadüfler, etimize batan iğneler gibi ruhumuza batardı. Ama saflık her kötülüğün bir nedeni olduğuna inan bir kalbe hizmet ederdi. Kötülük, iyiliği ayırt edebilmeye yarardı. Kapkaranlık bir yolda, bu ışıkla parlayan fosforlu sarı gibiydi. Görünce kaçardınız ya da bilirdiniz ki bu size zarar verecek. İşte kadın ruhu da Tanrı’nın ona bahşettiği bir güzelliğin yani saflığın şemsiyesi altında bu kötülükten korunuyordu. Kadın kalbi ona doğumunda bahşedilen güçlü içgüdülerle doluydu. Kötülüğü sezip, sevdiklerini koruyabilme şansı verdi ona. “Annelerin içine doğar.” dediklerinde bilirdiniz ki fosforlu sarı uzaklardan belirmiş. Bu yüzden bir erkeğin kas gücünün aksine, çok önceden sezebilme güdüsü kavga başlamadan önce kurtarırdı sizi ve hayatınızı tehlikelerden. Bu sonsuz saflık ölene kadar kadın bedeninde, kalbinde kalır sizi sımsıkı sarardı. Siz çok uzaklardayken bile, hep çarpardı. Belki bir gece yarısı yatağından kaldırıp endişelendirirdi.
Bu saflığın ve sonsuz ışığın kendini koruyamadığı tek bir şey vardı o da aşktı. Tanrı kadını yaratırken mayasına aşka dirençli olmayı eklemeyi unutmuştu. Çünkü aşk, bazen sevgiyle aynı kostümü giyer, hile yapardı o ışığı sonsuz saflığa. Her güzel duyguya kucak açan kadın kalbi, aşkın tanışma faslına kapılır giderdi. Şansı varsa kostümünü giymeden, dürüstçe ona gelmiş bu sevgi şölenini ömrünün sonuna kadar kabul ederdi ve bu doğuştan gelen saflığı devam ederdi. Ancak bir aldatmacanın içine düştüğünde güçlü ışığı titrek mum alevi gibi sönmeye yüz tutardı.
Kadın kalbi naiftir, kırılgandır derler. Aslında naiflik ve kırılganlıktan çok bozulmak istemeyen bir saflığı barındırır. Şeytani duygular diye adlandırılan öfke kıvılcımları ve karşı cinsinin aklına gelmeyen pek çok dalaverenin kaynağı olarak algılanan bu kalp, aslında sadece aldatmaca ile karşılaştığında bu hale gelirdi. Düşünün ki hep iyi olmak, kötü olana hazır olmamak demektir. Kötüyle karşılaşıldığında, beyaza leke bulaşmıştır. Bunu çıkarmaya ve özüne dönmeye çalışmak bu öfke kıvılcımları ve kendinden uzaklaşmayla eşdeğerdir.
Kalbi kırılan ve saflığını bir aldatmaca ile yitiren kadın öfkelidir. Bu öfke, özünden uzaklaşmasına neden olur ve insan öfkeyle doluyken, çağlayarak akan bir şelale gibidir. Ne yapacağı bilinmez ve durdurulamaz. Bu öfkeyi bastırabilmek ve özüne dönebilmek ancak sabırla ve sonsuz iyi niyetle gerçekleşebilir. Varoluş nedenimizin iyi olmak ve iyiyi yaşamayı hak etmek olduğuna inanırsak, kadın ruhuna henüz küçük bir kız çocuğuyken bahşedilmiş içgüdülere güvenmeyi daha iyi öğreniriz. Aşk kisvesi altında gelen aldatmacaları, tecrübe olarak hanemize yazdığımızda fosforlu sarıyı artık eskisinden daha da iyi görebiliriz. Yani kötünün, iyiyi yaşatmak için bir neden olduğunu görebilirsek mutlu olabilir ve özümüze sadık kalabiliriz.
Dünyanın her yerinde, bütün kadınlar aynı ışıkla doğduğundan ve bu ışık din, dil, ırk ve başka herhangi bir neden içermeden bize bahşedildiği için, yani hepimiz aynı Tanrı’nın melekleri olduğumuz için belki de “Talmud” da geçen şu söz tüm evreni anlatıyor. “…Bir kadını ağlatırken çok dikkat edin, çünkü Tanrı gözyaşlarını sayar! Kadın erkeğin kaburgasından yaratıldı, ayaklarından yaratılmadı, öyle olsaydı ezilirdi; üstün olmasın diye başından da yaratılmadı. Ama göğsünden yaratıldı, eşit olsun diye kolun biraz altından korunsun diye; kalp hizasından sevilsin diye..."

YA İÇİNDESİNDİR ÇEMBERİN YA DA DIŞINDA

Her birimizin hayatta bir amacı vardır. Kimilerimizin aşktır, kimilerimizin maneviyattır, kimisinin maddiyattır, kimisinin dervişliktir, kimisinin ki mevkidir, ündür. Herkesin bir amacı ve bu amaç doğrusunda ilerleyişi vardır. Bu amaç uğruna ilerlemede hepimizin ortak ihtiyacı bilgidir. Bilgisiz bu amaca gidişin önü kesilir. Ancak şans faktörüyle bu belki atlatılsa da sağlam olmayabilir. Bu amaç uğrunda bilgi edinmesi de ayrı derttir. Kimisi dışarıda arar bu bilgiyi kimisi içeride...

Cumartesi

AKILLIMI DELİMİ YİM?

Uzun zamandır ilgilenemedim sayfamla ev aramaktan,eşya toplamaktan ve kedilerimle uğraşmaktan.Nihayet ev buldum,taşındım ve yerleştim.Kedilere gelince,asıl mesele işte burada başlıyor.Kızım huysuz ve aguş yeni evi benimseyemediler ve sürekli eski eve gidiyorlar.3 defadır gidip alıyorum.Her alışımız büyük maceraya dönüşüyor.agoşun bir bağırması var ki anlatamam :))
Huysuz desen sessizce yuvasına giriyor ama sürekli söyleniyor.Eve gelince de bu devam ediyor,bir kaç gün alıştı numarası yapıp bir bakıyorsun gitmişler.Bugün kü gidişimiz akıllı işi değil di.Lodos fırtınasında ben hülos yürüyerek eski eve gitmeye çalıştık.tabii geri dönmek zorunda kaldık.Cesaretimizi toplayınca tekrar gittik.Yağmur ve soğuk işimizi daha da zorlaştırdı.Asıl yolda ki halimiz komik mi yoksa delilik mi henüz çözemedim.İnsanlar bize bakıyor tuhaf tuhaf biz eve yetişme telaşında anlatılır gibi değil di.Bakalım kaç gün kalacaklar.

*